06 Şubat '13
Eşi Günseli Hanım’la birlikte “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programı kapsamında “Darüşşafaka Velisi” olan Darüşşafakalı Bülent Akınsal, bunun kendisi için tarifsiz bir duygu olduğunu belirterek “Öyle ki vasiyetnameme bu velilik payesinin devamı için bir madde eklettim. Vefatımdan sonra menkul değerlerim Darüşşafaka tarafından değerlendirilecek ve her sene bir kız ile bir erkek çocuğunun velisi olmam için gerekli para Darüşşafaka’ya aktarılacak. Keşke herkes böyle yapsa ve aziz kurumun geleceğe daha güçlü taşınmasına katkı sunsa…” diyor.

Darüşşafaka’nın eğitimle hayatını değiştirdiği binlerce çocuktan biri Dr. Bülent Fahri Akınsal… Bugün yaşamını eşi Günseli Hanım’la birlikte Urla Rezidans’ta sürdüren Bülent Akınsal, Darüşşafaka’ya başladığında yıl 1940 idi. Yani İkinci Dünya Savaşı’nın yeryüzünü kasıp kavurduğu, o kıtlık yıllarıydı. Okulun değişmeyen yemek menüsünün bulgur pilavı, mercimek çorbası ve ekmek olduğunu ve genelde doymadıkları için de bahçedeki
asmanın filizlerini yediklerini anlatan Bülent Bey, tüm bu yokluğa karşın çok iyi bir eğitim aldıklarını belirtiyor. Darüşşafaka’dan 1948 yılında birincilikle mezun olan ve Ankara Tıp Fakültesi’ne giren Bülent Bey, 1954’te fakülteyi bitiriyor. 1958-1962 yılları arasında
Haseki Hastanesi, Heybeliada Sanatoryumu’nda ihtisasını tamamlayarak, iç hastalıkları ve göğüs hastalıkları uzmanı olur. 1962’de Dr. Günseli Hanım ile evlenen Akınsal, 1963’te eşiyle birlikte Almanya’ya giderek, çok sayıda klinikte astım ve alerji araştırmaları yapar. 1972’de yurda dönen Akınsal, Ankara Atatürk Göğüs Cerrahi Merkezi’nde Astım Servisi’ni kurarak, klinik şefi olur. 1976-1983 yılları arasında Koşuyolu Astım Hastanesi’ni kuran Akınsal, 1983’te Astım-Alerji Kliniği hocalığından emekli olur. 2004 yılında Antalya Konyaaltı’nda eşiyle birlikte zihinsel engelli çocuklar için isimlerini taşıyan bir okul yaptıran Bülent Bey, aynı yıl “hayatımı borçluyum” dediği Darüşşafaka’ya da vasiyet bağışında bulunur. Ardından eşiyle birlikte rezidans bağışçısı olan Bülent Bey, şimdi eşi Günseli Hanım’la birlikte Urla Rezidans’ta 35 yıllık çalışma hayatının yorgunluğunu çıkarıyor.
Sizi daha yakından tanıyabilir miyiz?
Beş yaşındayken babamı kaybetmişim. Süvari subayı İsmail Fahri’nin oğluyum. Ablam ve
ağabeyimle üç ayda bir aldığımız yetim maaşıyla o sıkıntılı günleri geçirdik. 1940 yılında dördüncü sınıfa geçtiğim zaman komşumuzun çocuğu, Darüşşafaka’da leyli (yatılı) olarak okuyordu. Hafta sonları eve gelirdi, çok güzel bir üniforması vardı. Ben de onların ön ayak
olmasıyla Darüşşafaka imtihanlarına girdim. Sınavı kazandıktan sonra önce sağlık, ardından da aile tetkikinden geçtim. Fakat o yıl sınavı kazanan öğrenci sayısı çok olunca okula girmek için bir de kura çekilişi yapıldı. Üzerinden onca yıl geçse de kura çekilişi için Darüşşafaka’ya gittiğim günü hiç unutmadım. O zaman Darüşşafaka, Fatih Çarşamba’da idi. Bir tarafı Haliç’e bakardı ve yüksek duvarlarla çevrilmiş kocaman bir bahçesi vardı. Yanımda annem vardı. Benim gibi sınavı kazanmış, sağlık kurulundan, mali tetkikten geçmiş çocuklar, sırayla kura heyetinin önüne gidiyor ve kura çekiyordu. Çektiği kâğıtta ya “boş” ya da “
mektep” yazıyordu. “Mektep” yazan kâğıt çıkarsa Darüşşafaka’ya girmeyi kazanıyor demekti. Sıra bana geldi. Kâğıdı çektim, açtım ve jüriye karşı okudum: “Mektep”… Dönüp anneme baktım, ağlıyordu…
ağabeyimle üç ayda bir aldığımız yetim maaşıyla o sıkıntılı günleri geçirdik. 1940 yılında dördüncü sınıfa geçtiğim zaman komşumuzun çocuğu, Darüşşafaka’da leyli (yatılı) olarak okuyordu. Hafta sonları eve gelirdi, çok güzel bir üniforması vardı. Ben de onların ön ayak
olmasıyla Darüşşafaka imtihanlarına girdim. Sınavı kazandıktan sonra önce sağlık, ardından da aile tetkikinden geçtim. Fakat o yıl sınavı kazanan öğrenci sayısı çok olunca okula girmek için bir de kura çekilişi yapıldı. Üzerinden onca yıl geçse de kura çekilişi için Darüşşafaka’ya gittiğim günü hiç unutmadım. O zaman Darüşşafaka, Fatih Çarşamba’da idi. Bir tarafı Haliç’e bakardı ve yüksek duvarlarla çevrilmiş kocaman bir bahçesi vardı. Yanımda annem vardı. Benim gibi sınavı kazanmış, sağlık kurulundan, mali tetkikten geçmiş çocuklar, sırayla kura heyetinin önüne gidiyor ve kura çekiyordu. Çektiği kâğıtta ya “boş” ya da “
mektep” yazıyordu. “Mektep” yazan kâğıt çıkarsa Darüşşafaka’ya girmeyi kazanıyor demekti. Sıra bana geldi. Kâğıdı çektim, açtım ve jüriye karşı okudum: “Mektep”… Dönüp anneme baktım, ağlıyordu…
Sonra?
Darüşşafaka’ya girdiğim için mutluydum ama o yaştaki her çocuk için annesinden ayrılmak zordur, benim için de zordu. Çarşamba günleri, ziyaret günüydü. İstanbul’da ikamet eden çocukların aileleri mümkün mertebe okula gelirdi. Gelirken de evde ne varsa -reçel, yemiş, ekmek- getirirlerdi, hepimiz onları paylaşırdık. İkinci Dünya Harbi’nin olduğu senelerdi, ülke kıtlık içinde... Okulda anca bulgur pilavı veriyorlar, sabahları mercimek çorbası, bir de ekmek… Tabii gençlikte o yemeklerle doymazdık. Bahçede asma üzüm vardı, onun
filizlerini yerdik. Harp senelerini böyle geçirdik. O yıllarda –sanırım halen öyle- Darüşşafaka’da bir sene kalanı, okulda tutmazlardı. Mecburen çok çalışıyorduk. Bilen bilmeyene sorardı. Hocalarımız çok iyi, idealist insanlardı. Çoğu gönüllü olarak görev yapardı, yani Darüşşafaka’dan para almak için değil de bizlere eğitim vermek için...
Darüşşafaka’ya girdiğim için mutluydum ama o yaştaki her çocuk için annesinden ayrılmak zordur, benim için de zordu. Çarşamba günleri, ziyaret günüydü. İstanbul’da ikamet eden çocukların aileleri mümkün mertebe okula gelirdi. Gelirken de evde ne varsa -reçel, yemiş, ekmek- getirirlerdi, hepimiz onları paylaşırdık. İkinci Dünya Harbi’nin olduğu senelerdi, ülke kıtlık içinde... Okulda anca bulgur pilavı veriyorlar, sabahları mercimek çorbası, bir de ekmek… Tabii gençlikte o yemeklerle doymazdık. Bahçede asma üzüm vardı, onun
filizlerini yerdik. Harp senelerini böyle geçirdik. O yıllarda –sanırım halen öyle- Darüşşafaka’da bir sene kalanı, okulda tutmazlardı. Mecburen çok çalışıyorduk. Bilen bilmeyene sorardı. Hocalarımız çok iyi, idealist insanlardı. Çoğu gönüllü olarak görev yapardı, yani Darüşşafaka’dan para almak için değil de bizlere eğitim vermek için...

Hafta sonları evinize gider miydiniz?
Cumartesi ve pazar izin günümüzdü. İki çeşit üniformamız vardı. Biri dahiliye –çuhadan, kalın, soğuğa dayanıklı- diğeri ise dışarı çıktığımız zaman giydiğimiz kasketli takım
elbiseydi. Yakamızda Darüşşafaka Lisesi yazardı. Ayakkabılarımız boyalı, kıyafetlerimiz ütülü, süslü bir şekilde evlerimize giderdik. Pazar akşamları da evden okula dönerdik. Tabii, sadece aileleri İstanbul’da olanlar, hafta sonu izne çıkabiliyordu. Benim okuduğum yıllarda Erzincan depremi oldu.Depremzede çocuklardan Darüşşafaka’nın koşullarına uygun olanlar, imtihansız alındı. İş Bankası, bu çocukların masraflarını karşıladı. Çok iyi yetiştiler, yüksek kademelere ulaştılar, zaten pek çoğunu yine İş Bankası tuttu.
Darüşşafaka’dan ne zaman mezun oldunuz?
1948 senesinde Darüşşafaka’yı bitirdim. O zaman Darüşşafaka, mezunları için bir takım elbise yaptırıyor, biraz da para veriyordu. Ben de Darüşşafaka’ya böyle veda ettim. Askeri Tıbbiye düşünüyordum ama olmadı. Hâlbuki Darüşşafaka’yı birincilikle bitirmiştim. Hukuk
fakültesine başlamışken, gazetede Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazananlar listesinde ismimi gördüm. O zamanda bir halam, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hocaydı. Hatta halam fakültenin kurulmasıyla görevlendirilenlerdendi. Halamın da orada olması bana güç verdi. 1954’te tıbbı bitirdim ve hemen askere gittim. Iğdır’da bir askeri hastanede doktor olarak vazifemi tamamladım. O zaman iki seneydi askerlik. Ayrıca tıbbiyede son sınıfta burs almıştım. Onun mecburi hizmetini de orada tamamladım. 58 senesinde ihtisas imtihanına girebilmek için tayinimi İstanbul’a aldırdım. O yıllar ihtisasta her bölüme maaş vermiyorlardı, oysa benim para kazanmam gerekiyordu. Maaşlı ihtisas alanları arasında göğüs hastalıkları vardı. Onun sınavına girdim ve kazandım. İki sene Haseki Hastanesi’nde, iki sene Heybeliada Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde ihtisas yaptım. 63 senesinde göğüs hastalıkları ve
iç hastalıkları alanında ihtisasımı tamamladım. Haseki Hastanesi’nin benim için özel bir önemi var, çünkü eşimle de orada tanıştık. Ben, dahiliye ihtisasımı yapıyordum, Günseli ise kulak burun boğaz dalındaydı. Nöbetlerde gelir, yardım ederdi. 62 senesinde de evlendik.
1948 senesinde Darüşşafaka’yı bitirdim. O zaman Darüşşafaka, mezunları için bir takım elbise yaptırıyor, biraz da para veriyordu. Ben de Darüşşafaka’ya böyle veda ettim. Askeri Tıbbiye düşünüyordum ama olmadı. Hâlbuki Darüşşafaka’yı birincilikle bitirmiştim. Hukuk
fakültesine başlamışken, gazetede Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazananlar listesinde ismimi gördüm. O zamanda bir halam, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hocaydı. Hatta halam fakültenin kurulmasıyla görevlendirilenlerdendi. Halamın da orada olması bana güç verdi. 1954’te tıbbı bitirdim ve hemen askere gittim. Iğdır’da bir askeri hastanede doktor olarak vazifemi tamamladım. O zaman iki seneydi askerlik. Ayrıca tıbbiyede son sınıfta burs almıştım. Onun mecburi hizmetini de orada tamamladım. 58 senesinde ihtisas imtihanına girebilmek için tayinimi İstanbul’a aldırdım. O yıllar ihtisasta her bölüme maaş vermiyorlardı, oysa benim para kazanmam gerekiyordu. Maaşlı ihtisas alanları arasında göğüs hastalıkları vardı. Onun sınavına girdim ve kazandım. İki sene Haseki Hastanesi’nde, iki sene Heybeliada Göğüs Hastalıkları Hastanesi’nde ihtisas yaptım. 63 senesinde göğüs hastalıkları ve
iç hastalıkları alanında ihtisasımı tamamladım. Haseki Hastanesi’nin benim için özel bir önemi var, çünkü eşimle de orada tanıştık. Ben, dahiliye ihtisasımı yapıyordum, Günseli ise kulak burun boğaz dalındaydı. Nöbetlerde gelir, yardım ederdi. 62 senesinde de evlendik.
O zaman Günseli Hanım, biraz da sizi tanıyalım…1931’in Eylül’ünde Bursa’da doğdum. Annem Bursa Kız Muallim Mektebi’nden mezun bir öğretmen, babam ise askerdi. Babamın görevi nedeniyle hemen her seneyi başka bir şehirde geçirdim. 1948’de İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdim ve ilk defa altı sene aynı okulda eğitimime devam ettim.
O yıllar tıbbiyede kız talebe sayısı azdı. Pekiyi dereceyle fakülteyi bitirdim. İhtisasa başladım. Bir ara burs kazandım ve İngiltere’ye gittim. Fakat vatan özlemi ağır bastı, altı ay kaldım. Ardından ihtisasıma Haseki Hastanesi’nde devam ettim. Evlendikten bir sene sonra eşimle mütehassıs (uzman) olarak Almanya’ya gittik.
O yıllar tıbbiyede kız talebe sayısı azdı. Pekiyi dereceyle fakülteyi bitirdim. İhtisasa başladım. Bir ara burs kazandım ve İngiltere’ye gittim. Fakat vatan özlemi ağır bastı, altı ay kaldım. Ardından ihtisasıma Haseki Hastanesi’nde devam ettim. Evlendikten bir sene sonra eşimle mütehassıs (uzman) olarak Almanya’ya gittik.

Peki neden Türkiye’de değil, Almanya’da çalışmayı tercih ettiniz?
Günseli Akınsal: İkimiz de uzman olmamıza rağmen 600’er lira maaş alıyorduk. Birimizin maaşıyla geçinirken diğerininkini biriktirmeye çalışıyorduk. Almanya’da hekimler için koşullar daha iyiydi. İkimiz de tayinimizi çıkardık ve Almanya’ya gittik. 1972 yılına kadar Almanya’nın muhtelif şehirlerinde hekim olarak çalıştık. Kızımız İpek, orada dünyaya geldi, dört yıl orada okudu. Fakat kızımız liseyi bitirene kadar orada kalmayı istemediğimiz ve onun eğitiminin bölünmemesi için Türkiye’ye dönme kararı aldık. Ben, Ankara Hastanesi’nde kulak burun boğaz başasistanı, eşim ise Ankara Atatürk Sanatoryumu’nda başasistan olarak çalışmaya başladık. 1976’ya kadar Ankara’da çalıştık. Ardından tayinim Heybeliada’ya çıktı. Fatih’te oturuyorduk, ilk otobüsle Sirkeci’ye gider, ilk vapura biner, sabah sekizde vazifemizin başında olurduk. Öyle çalıştık biz... Ben 25, eşim 35 senenin sonunda emekli oldu. Adımız hiç kötü hadiseye karışmadı, şerefli şekilde emekli olduk. Eşim emekli olduktan sonra muayenehanesi devam etti, benim ise sadece bir sene muayenehanede çalışmışlığım var, hep tam zamanlı çalıştım, sabah sekizden akşam dört buçuğa… Nöbetçi olduğumuz zaman sabah sekizden ertesi gün beşe kadar çalışırdım. Eşim yedi-sekiz senedir muayenehanesini kapattı, artık tam bir emekli hayatı yaşıyoruz.
Günseli Akınsal: İkimiz de uzman olmamıza rağmen 600’er lira maaş alıyorduk. Birimizin maaşıyla geçinirken diğerininkini biriktirmeye çalışıyorduk. Almanya’da hekimler için koşullar daha iyiydi. İkimiz de tayinimizi çıkardık ve Almanya’ya gittik. 1972 yılına kadar Almanya’nın muhtelif şehirlerinde hekim olarak çalıştık. Kızımız İpek, orada dünyaya geldi, dört yıl orada okudu. Fakat kızımız liseyi bitirene kadar orada kalmayı istemediğimiz ve onun eğitiminin bölünmemesi için Türkiye’ye dönme kararı aldık. Ben, Ankara Hastanesi’nde kulak burun boğaz başasistanı, eşim ise Ankara Atatürk Sanatoryumu’nda başasistan olarak çalışmaya başladık. 1976’ya kadar Ankara’da çalıştık. Ardından tayinim Heybeliada’ya çıktı. Fatih’te oturuyorduk, ilk otobüsle Sirkeci’ye gider, ilk vapura biner, sabah sekizde vazifemizin başında olurduk. Öyle çalıştık biz... Ben 25, eşim 35 senenin sonunda emekli oldu. Adımız hiç kötü hadiseye karışmadı, şerefli şekilde emekli olduk. Eşim emekli olduktan sonra muayenehanesi devam etti, benim ise sadece bir sene muayenehanede çalışmışlığım var, hep tam zamanlı çalıştım, sabah sekizden akşam dört buçuğa… Nöbetçi olduğumuz zaman sabah sekizden ertesi gün beşe kadar çalışırdım. Eşim yedi-sekiz senedir muayenehanesini kapattı, artık tam bir emekli hayatı yaşıyoruz.

Günseli Akınsal: İkimiz de asker çocuğuyuz, benim anne tarafım ise hep eğitimcidir. Hayatımız boyunca eğitime ve eğitimcilere sevgi, saygı ve hürmet besledik. Bu nedenle Almanya’da çalıştığımız günlerin birikimi olan maddi imkânları eğitime bağışlamayı ve bir okul yaptırmayı düşündük. Ardından da Antalya’da zihinsel engelli çocuklara ait bir okulun yapımı için gerekli maddi desteği sağladık. Okulun temeli 2004’ün Aralık ayında Dünya Özürlüler Günü’nde atıldı. Vali ve başka hayırseverlerin de desteğiyle beş buçuk ayda tamamlandı. 2005’in Mayıs’ında 16 derslik, 8 atölyeden oluşan okulumuz açıldı. Şu anda 260 talebesi,
50 öğretmeni var. Sınıflar 12 kişilik… Antalya’da beyaz bayrak aldı. Burada 12 ile 21 yaş arası çocuklar eğitim görüyor. Çocuklar, 6, 7 ve 8. sınıfı burada okuyor. Ardından yeteneklerine göre sekiz atölyeden birini seçiyorlar. Son senede turizm okullarında staj görüyorlar. Geçtiğimiz sene 35 mezunumuz sigortalı bir işe yerleşti. Böylelikle çocuklar, tüketici olmaktan çıkıp üretici duruma geçiyor.Öğrencilerin kulak burun boğaz muayenesini ben yapıyorum. Sırf bu okul yüzünden yılın sekiz ayını Antalya’da geçiriyoruz. Bu bize onur veriyor. Öğretmenleri “çocuklarımız”, talebeleri de “torunlarımız” diye seviyoruz. Milli Eğitim Bakanlığı, bize okulda şeref odası tahsis etti. Günümüzün büyük bölümünü orada geçiriyoruz. Orası bize gençlik, neşe veriyor ve başarmanın mutluluğunu yaşatıyor.
Urla Rezidans’ta yaşama kararını nasıl aldınız?
Bülent Akınsal: Darüşşafakalı olmam sebebiyle kuruluşundan bu yana Darüşşafaka Rezidansları’nı biliyordum. Fakat ikimiz de rezidanslarda yaşamayı düşünmüyorduk. 2004 yılında okul yaptırmaya başladığımız zaman eşime dedim ki; “Ben, Darüşşafaka’ya da borçluyum. Her şeyimi okula vermekle doğru bir iş yapmış olmam.” Hemen bir
vasiyetname yaptım, vefatımdan sonra bütün mal varlığımı Darüşşafaka’ya bıraktım. 2011 yılında Urla Rezidans’a bir ziyaretimiz oldu. Bir hafta kaldık. Gerçekten de beklentimizin çok üstünde bir yer ve hizmet anlayışıyla karşılaştık. Şu an kendimize bakabiliyoruz ama daha ileri yaşlarımızda bunu yapamayabiliriz. Böyle bir durumda en iyi bakımı Darüşşafaka’nın rezidanslarından alabileceğimizi gözlerimizle gördük. Bunun üzerine Urla Rezidans’ta bir daire aldık. Fakat yerleşmedik, kendi evimizde yaşamaya devam ettik. Rezidansta yaşamaya ise geçirdiğim bir kaza sonucu başladık. Şöyle ki eşimle birlikte katıldığımız bir
Karadeniz seyahatinde banyoda düştüm, yedi kaburgam kırıldı. İtinalı bir bakıma ihtiyacım vardı, bunu da ancak Darüşşafaka sağlayabilirdi. Uçağa atladık, Urla Rezidans’a geldik. Kemikler kaynayana kadar burada kaldık. Tabii bu esnada yeni ahbaplıklar edindik, buradaki
rahatlığa alıştık. Günlerimizin hem verimli hem de güzel geçtiğini gördük. Kendimizi bir aile muhitinde hissetmeye başladık. Netice itibarıyla buraya o kadar alıştık ki, artık eve gitmeyi
istemiyoruz.
Bülent Akınsal: Darüşşafakalı olmam sebebiyle kuruluşundan bu yana Darüşşafaka Rezidansları’nı biliyordum. Fakat ikimiz de rezidanslarda yaşamayı düşünmüyorduk. 2004 yılında okul yaptırmaya başladığımız zaman eşime dedim ki; “Ben, Darüşşafaka’ya da borçluyum. Her şeyimi okula vermekle doğru bir iş yapmış olmam.” Hemen bir
vasiyetname yaptım, vefatımdan sonra bütün mal varlığımı Darüşşafaka’ya bıraktım. 2011 yılında Urla Rezidans’a bir ziyaretimiz oldu. Bir hafta kaldık. Gerçekten de beklentimizin çok üstünde bir yer ve hizmet anlayışıyla karşılaştık. Şu an kendimize bakabiliyoruz ama daha ileri yaşlarımızda bunu yapamayabiliriz. Böyle bir durumda en iyi bakımı Darüşşafaka’nın rezidanslarından alabileceğimizi gözlerimizle gördük. Bunun üzerine Urla Rezidans’ta bir daire aldık. Fakat yerleşmedik, kendi evimizde yaşamaya devam ettik. Rezidansta yaşamaya ise geçirdiğim bir kaza sonucu başladık. Şöyle ki eşimle birlikte katıldığımız bir
Karadeniz seyahatinde banyoda düştüm, yedi kaburgam kırıldı. İtinalı bir bakıma ihtiyacım vardı, bunu da ancak Darüşşafaka sağlayabilirdi. Uçağa atladık, Urla Rezidans’a geldik. Kemikler kaynayana kadar burada kaldık. Tabii bu esnada yeni ahbaplıklar edindik, buradaki
rahatlığa alıştık. Günlerimizin hem verimli hem de güzel geçtiğini gördük. Kendimizi bir aile muhitinde hissetmeye başladık. Netice itibarıyla buraya o kadar alıştık ki, artık eve gitmeyi
istemiyoruz.
Gezilere katılmaya devam ediyorsunuz…
Gezilere katılıyoruz. Rezidansta da hiç boş bırakmıyorlar. İzmir ve Urla’da gitmediğimiz yer kalmadı. O kadar çok etkinlik organize ediliyor ki yetişemiyoruz. Her şeyimizle
ilgileniyorlar. İlaçlarımız odamıza kadar getiriliyor, doktorlar sürekli bizimle meşgul oluyor. İmkânı olan herkesin ileri yaşlarını geçirmek için Darüşşafaka Rezidansları’nı seçmesini tavsiye ediyorum. Böylelikle hem kendi geleceklerini garantileyebilir hem de annesi veya babası hayatta olmayan, maddi durumu yetersiz çocukların iyi eğitim almalarına katkı sunabilirler. Darüşşafaka, tarihi boyunca hep güzel işler yaptı ve yapmaya devam ediyor. Eğer birileri o yıllar Darüşşafaka’ya bağış yapmasaydı, ben Darüşşafaka’da okuyamaz,
doktor da olamazdım. Onun için Darüşşafaka’ya bağış yapanlara saygım, hürmetim ve sevgim sonsuz. Onları takdirle yâd ediyorum.
Gezilere katılıyoruz. Rezidansta da hiç boş bırakmıyorlar. İzmir ve Urla’da gitmediğimiz yer kalmadı. O kadar çok etkinlik organize ediliyor ki yetişemiyoruz. Her şeyimizle
ilgileniyorlar. İlaçlarımız odamıza kadar getiriliyor, doktorlar sürekli bizimle meşgul oluyor. İmkânı olan herkesin ileri yaşlarını geçirmek için Darüşşafaka Rezidansları’nı seçmesini tavsiye ediyorum. Böylelikle hem kendi geleceklerini garantileyebilir hem de annesi veya babası hayatta olmayan, maddi durumu yetersiz çocukların iyi eğitim almalarına katkı sunabilirler. Darüşşafaka, tarihi boyunca hep güzel işler yaptı ve yapmaya devam ediyor. Eğer birileri o yıllar Darüşşafaka’ya bağış yapmasaydı, ben Darüşşafaka’da okuyamaz,
doktor da olamazdım. Onun için Darüşşafaka’ya bağış yapanlara saygım, hürmetim ve sevgim sonsuz. Onları takdirle yâd ediyorum.

Yakın tarihte Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nı ziyaret ettiniz. O anki duygularınızı bizimle paylaşır mısınız?
Bülent Akınsal: Okula her gittiğimde çok duygulanıyorum, çünkü oradaki küçük yavruları, öğretmenleri görünce kendi çocukluğumu hatırlıyorum. Tabii şimdiki Darüşşafaka, bizim okuduğumuz yıllardaki Darüşşafaka’dan o kadar farklı ki… İnsan gözlerine inanamıyor. Modern bir kampüs, modern sınıflar, yabancı öğretmenler, çocuklar iki lisan öğreniyor, kolej eğitimi alıyorlar. Bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca bizim zamanımızda yalnız babası ölmüş, erkek çocuklar alınıyordu. Oysa 40 yıl önce babası hayatta olmayan kız öğrencileri de almaya başladığından şimdi kız-erkek karma bir eğitim var. 14 Nisan 2012 tarihinde gerçekleştirdiği tüzük değişikliğiyle annesi hayatta olmayan çocuklara da kucak açarak, öğrenci profilini daha da zenginleştirdi. Bu kararın alınabilmesi için eşimle birlikte
İstanbul’a giderek, Olağanüstü Genel Kurul’a katıldık ve oyumuzu kullandık. Annesi hayatta olmayan çocukların da Darüşşafaka’da okuyabilmesinden ötürü çok mutluyuz.
Bülent Akınsal: Okula her gittiğimde çok duygulanıyorum, çünkü oradaki küçük yavruları, öğretmenleri görünce kendi çocukluğumu hatırlıyorum. Tabii şimdiki Darüşşafaka, bizim okuduğumuz yıllardaki Darüşşafaka’dan o kadar farklı ki… İnsan gözlerine inanamıyor. Modern bir kampüs, modern sınıflar, yabancı öğretmenler, çocuklar iki lisan öğreniyor, kolej eğitimi alıyorlar. Bunlar beni çok heyecanlandırıyor. Ayrıca bizim zamanımızda yalnız babası ölmüş, erkek çocuklar alınıyordu. Oysa 40 yıl önce babası hayatta olmayan kız öğrencileri de almaya başladığından şimdi kız-erkek karma bir eğitim var. 14 Nisan 2012 tarihinde gerçekleştirdiği tüzük değişikliğiyle annesi hayatta olmayan çocuklara da kucak açarak, öğrenci profilini daha da zenginleştirdi. Bu kararın alınabilmesi için eşimle birlikte
İstanbul’a giderek, Olağanüstü Genel Kurul’a katıldık ve oyumuzu kullandık. Annesi hayatta olmayan çocukların da Darüşşafaka’da okuyabilmesinden ötürü çok mutluyuz.
Günseli Hanım ile birlikte “Darüşşafaka Velilerini Arıyor” programı kapsamında “Darüşşafaka Velisi” oldunuz. Bir Darüşşafakalı olarak Darüşşafaka’nın velisi olmak sizin için ne ifade ediyor?
Tarifsiz bir duygu bu… Öyle ki vasiyetnameme bu velilik payesinin devamı için bir madde eklettim. Vefatımdan sonra menkul değerlerim Darüşşafaka tarafından
değerlendirilecek ve her sene bir kız ile bir erkek çocuğunun velisi olmam için gerekli para Darüşşafaka’ya aktarılacak. Keşke herkes böyle yapsa ve aziz kurumun geleceğe
daha güçlü taşınmasına katkı sunsa…
Bir Darüşşafakalı olarak Darüşşafaka öğrencilerine nasıl bir mesaj vermek istersiniz?
Ben, Darüşşafaka’da dürüstlüğü, çalışmayı, çalışkanlığı, hayat mücadelesini öğrendim. Darüşşafaka, bana hayatta nasıl yaşanılması gerektiğini öğretti. Şimdiki çocuklar, Darüşşafaka’dan bundan fazlasını alıyor. Benim arzum, hepsinin Darüşşafaka’dan sonra da eğitimlerine aynı kalitedeki okullarda devam etmeleri ve iyi mevkilere gelmeleridir. Mezunlarının Darüşşafaka’yı unutmaması gerekir. Bizler, bir hayır kurumunun eseriyiz. Darüşşafaka’nın bizlere sağladığı fırsatı, başka çocuklara da tanınabilmesi için iyi mevkilere geldiklerinde Darüşşafaka ile bağlarını sürdürmeleri, onu desteklemeleri lazım. Ayrıca emekli olmuş, yaşını almış Darüşşafakalıların da Darüşşafaka’ya hizmet borcunu ödemeleri için vasiyette bulunmalarını arzu ediyorum. Biz Darüşşafakalılar, sahip olduğumuz her şeye çalışarak, emek harcayarak sahip olabilmiş insanlarız. Hiçbirimiz aileden kalan bir mirasla
zenginleşmiş değiliz. Geriye dönüp bakarsak hayatta elde ettiğimiz her şeyin arkasında Darüşşafaka’dan aldığımız eğitimin olduğunu görürüz.
Ben, Darüşşafaka’da dürüstlüğü, çalışmayı, çalışkanlığı, hayat mücadelesini öğrendim. Darüşşafaka, bana hayatta nasıl yaşanılması gerektiğini öğretti. Şimdiki çocuklar, Darüşşafaka’dan bundan fazlasını alıyor. Benim arzum, hepsinin Darüşşafaka’dan sonra da eğitimlerine aynı kalitedeki okullarda devam etmeleri ve iyi mevkilere gelmeleridir. Mezunlarının Darüşşafaka’yı unutmaması gerekir. Bizler, bir hayır kurumunun eseriyiz. Darüşşafaka’nın bizlere sağladığı fırsatı, başka çocuklara da tanınabilmesi için iyi mevkilere geldiklerinde Darüşşafaka ile bağlarını sürdürmeleri, onu desteklemeleri lazım. Ayrıca emekli olmuş, yaşını almış Darüşşafakalıların da Darüşşafaka’ya hizmet borcunu ödemeleri için vasiyette bulunmalarını arzu ediyorum. Biz Darüşşafakalılar, sahip olduğumuz her şeye çalışarak, emek harcayarak sahip olabilmiş insanlarız. Hiçbirimiz aileden kalan bir mirasla
zenginleşmiş değiliz. Geriye dönüp bakarsak hayatta elde ettiğimiz her şeyin arkasında Darüşşafaka’dan aldığımız eğitimin olduğunu görürüz.