Darüşşafakalı ağabeyimiz şair İsmail Safa’nın mezarını ziyaret ettik

 ›  Haberler  › ↓ 
Darüşşafaka’ya giriş sınavlarının tanıtım toplantıları sürecinde, Darüşşafakalı yetkililer Sivas’ı da ziyaret edip öğrenci ve velilerle bir araya geldi. Bu toplantıda Darüşşafaka tanıtılarak okulda verilen eğitim hakkında konuşmalar yapıldı. En güzel Darüşşafaka şiirlerinden birini yazan ve bu şiiri Darüşşafaka marşı olarak da bestelenen ağabeyimiz şair İsmail Safa’nın mezarının Sivas’ta olduğunu öğrendik ve bunun üzerine şu anda Ali Ağa Camii’nde bulunan mezarını heyet halinde ziyaret ettik. Bu heyet Sivas’ta yaşayan mezunumuz Ayşe Pınar İnsel (DŞ ‘87), Darüşşafaka Eğitim Kurumları Genel Müdürü Nilgün Akalın, Muzaffer Aydın, Robert Grider ve Darüşşafaka Cemiyeti Başkanvekili Beşir Özmen (DŞ ’74) oluşuyordu. Dört kişilik olan mezarlığın son derece bakımlı olması bizi çok sevindirdi.

Ağabeyimiz şair İsmail Safa’yı kısaca tanıtmak gerekirse, kendisi 19. yüzyıl şairlerinden ve  "Tanzimat" ile "Servet-i Fünûn" dönemleri arasındaki kuşaktandır. Dedesi Trabzonlu bir tacir olan İsmail Efendi, babası ise şiirler de yazmış olan Mehmed Behçet Efendi'dir. Anne tarafından aile soyu Fatih Sultan Mehmet'in hocası Akşemseddin'e kadar ulaşan İsmail Safa, babasının görevi sırasında 1867'de Mekke'de dünyaya geldi.Annesini altı yaşında, babasını ise on bir yaşında kaybetti. 1878'de kardeşleri ile birlikte Mekke'den İstanbul'a geldi. Aile büyüklerinin yardımıyla, erkek kardeşleri Ahmed Vefa (1869-1901) ve Ali Kâmil Akyüz (1871-1945) ile Darüşşafaka'ya kaydedildiler. Okulda başarılı bir öğrenci olmasına rağmen, bir yandan öksüz olmanın getirdiği hüzün, diğer yandan kardeşlerinin kendisine yüklediği sorumluluk, o yılların sıkıntılar içinde geçmesine neden oldu.

1886 yılında Darüşşafaka'yı bitirerek Evkaf Nezareti'nde bir memuriyete girdi. Az bir zaman sonra da İstanbul Telgrafhanesi muhabere memuru oldu, 1887 yılında ise 'Mekteb-i İdâdî-i Mülkî' son sınıf edebiyat öğretmenliğine getirildi. Ardından 1890 yılında Meclis kaleminde göreve başladı. Bu arada 1893 yılında veremden ölen ilk eşi Refia Hanım'ın kaybı, şairi derinden etkiledi.

İkinci evliliğinin hemen sonrasında, 1895'te bu defa kendisi verem hastalığına yakalandı. Doktorların önerisi ile Midilli'ye hava değişimine gitti. İstanbul'a dönüşünde hastalığının iyileştiği düşüncesindeydi.

İsmail Safa, II. Abdülhamid baskısına cephe alan o dönemin aydınlarındandır. Kendi görüşünde olan Ubeydullah Bey, Hüseyin Siret, Tevfik Fikret, Abdullah Cevdet gibi arkadaşlarıyla sık sık toplantılar yapıyordu. O günlerde yazdığı "Ey Halk Uyan" ve "Sultan Hamid'e" adlı şiirleri büyük ilgi, bir o kadar da tepki uyandırdı. Diğer arkadaşları gibi o da, devlet yönetimi tarafından devamlı gözaltında tutuldu.

Sonunda 29 Nisan 1900 tarihinde Sivas'ta bir anlamda sürgün olarak bir göreve atandı. Bu yaşamın getirdiği sıkıntıların üzerine şair, o tarihlerde kızları Selma ve Ulya'yı kısa aralıklarla kaybeder. Acılarını ilk eşinden dünyaya gelen Selâmi, ikinci eşinden dünyaya gelen İlhami ve Peyami ile dindirmeye çalışır.

Bu sıkıntılar üzerine hastalığı yeniden ortaya çıkar ve 24 Mart 1901 tarihinde Sivas'ta vefat eder. "Garipler Mezarlığı"'na gömülür. Ancak, sonraki yıllarda, bir dönem Sivas milletvekilliği yapmış olan Ziya Başar'ın çabalarıyla cenazesi Garipler Mezarlığı'ndan alınarak, Paşa Camisi Mezarlığı'na aktarılır. Bir süre sonra bu defa Paşa Camisi'nin yıkımına karar verilmesiyle, aynı yıllarda Sivas Lisesi'nde öğretmenlik yapmakta olan, halkbilimci Eflâtun Cem Güney'in çabaları ile cenazenin yeri ikinci defa değiştirilerek Ali Ağa Camisi Mezarlığı'na gömülür. 
Tüm Haberlere Göz Atın
 Merhaba, size nasıl yardımcı olabilirim?